23 Haziran 2014 Pazartesi

22 Haziran 2014 Pazar

Osmanlı Türkçesi Sözlüğü



Osmanlı Türkçesi Sözlüğü

Risale-i Nur’un Beş Devresi

Dördüncü Âyetin

وَمَا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلاَّ بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ
cümlesi makam-ı cifrîsiyle ve baştaki âyetin işaretleri karinesiyle, risalet ve nübüvvetin her asırda veraset noktasında naibleri, vekilleri bulunmak kaidesiyle, bir mana-yı remzî cihetinde vazife-i irsiyeti yapan Risale-i Nur’u efradı içine hususî bir iltifatla dâhil edip lisan-ı Kur’an olan Arabî olmayarak Türkçe olmasını takdir ediyor. Evet bunun makamı
رَسُولٍ
deki tenvin “nun” sayılmak ve şeddeli “lâm” iki sayılsa ve şeddeli “ye” bir sayılsa bin üçyüz ellisekiz (1358), her ikisi birer sayılsa bin üçyüz yirmisekiz (1328); şeddeliler iki sayılsa, tenvin sayılmazsa, bin üçyüz onsekiz (1318); hem tenvin hem şeddeliler sayılsa bin üçyüz altmışsekiz (1368) ederek Risale-i Nur’un beş devresine ve beş vaziyetine
remzen ve imaen bakar.


Şualar 725p son


Paragrafta geçen tarihlerin miladi karşılığı şöyle oluyor ki;


 


1358-1939, 1328-1910, 1318-1900, 1368-1949, geri kalan devre ise 1949 ve sonrası olmuş olur.


 


birinci devre 1900-1910
,


ikinci devre 1910-1939 ,


üçüncü devre 1939-1949 ,


dördüncü devre
1949-1960 ; aynı zamanda Üstad Hazretlerinin vefat tarihidir.


 


Bundan sonraki tarihler ise Risale-i Nurların Beşinci Devresi oluyor. Bu devreler arasında muhtelif hizmetler ve olaylar vuku bulmuştur.Beş devre ve beş vaziyet ise bakış açısına göre bir cihette beş ayrı devre, diğer cihette bu devrelerde beş ayrı vaziyete girilmiş oluyor.


 


TEBLİĞİN BEŞ DEVRESİ:




Davet`in beş devresi olup birinci devresi:
Nübüvvet devresidir
.



Davetin ikinci devresi:En yakın hısım ve akrabayı, Ahiret azabıyla korkutup uyarma devresidir.


Davetin üçüncü devresi:Kendi kavmini,Ahiret azabiyle korkutup uyarma devresidir.


Davetin dördüncü devresi:Kendilerine, daha önce Ahiret azabıyla korkutup uyarma devresidir.


Davetin beşinci devresi ise: Zamanin sonuna kadar, bütün Cinlerden ve insanlardan, kendilerine davet erişebilecek olanları, ahiret azabıyla korkutup uyarma devresidir.


 


 



21 Haziran 2014 Cumartesi

BEDİÜZZAMAN’IN RESMİ NÜFUS KAYITLARI

BEDİÜZZAMAN’IN RESMİ NÜFUS KAYITLARI


 


Bediüzzaman ve ailesinin nüfus bilgileri ile ilgili olarak Devlet kayıtlarında ciddi manada verilere rastlayamıyoruz.Nedenine gelince,eski nüfus kayıtları yeni kabul edilen Latin harflerine çevrilince birtakım zorluklarla karşılaşılmış olması ve bu konuda ciddi ve iyi bir çalışmanın ortaya konulamamasıdır.Bu sıkıntı sadece konumuzla alakalı Bediüzzaman’ın ailesi ile de sınırlı değildir.Vatandaşlarımızın nüfus kayıtları sağlıklı olarak en çok yaklaşık yüz elli sene öncesi verilerine dayanabiliyor.


Bediüzzaman’ın nüfus kayıtlarından ilki Bitlis’in ilçesi Hizan’a bağlı Nors köyü ile başlar.Nurs diye telaffuz edilen bu köyün bugünkü resmi kayıtlarda ismi Kepirli diye geçer.Bu ilk kaydı incelediğimizde en çok Bediüzzaman’ın doğum tarihi dikkatimizi çeker.H.1288 ve M.1872 olarak kayıtlı olan bu tarihin doğru olmadığı, gerek Bediüzzaman’ın beyanları ve gerekse çeşitli araştırmalardan anlaşılıyor.İşte yazımızın girişinde ifade ettiğimiz gibi nüfus kayıtlarının maalesef iyi çalışılmadığı veya çeviri yapılırken yanlışlıklar yapıldığı açıktır.Bu kaydın tescilinin de 04.08.1906 tarihinde yapıldığı göz önünde bulundurulduğunda iddiamız kuvvet kazanmaktadır.

Bediüzzaman ve ailesinin soyadı,kanun çıktıktan sonra ” Okur ” soyadı ile tescillenmiştir.Ancak sadece Abdülmecid efendi Ünlükul soyadını almıştır.Yani isminin anlamını kendisine soyadı seçmiştir.


 


T.C. Kimlik No Sorgulama Sonuçları:


T.C. Kimlik No:
38410707134
İl:
BİTLİS
İlçe:
HİZAN
Adı:
SAİT
Soyadı:
OKUR
Mahalle / Köy:
NORS KÖYÜ
Baba Adı:
MİRZA

Cilt No:

22
Anne Adı:
NURİYE
Aile Sıra No:
5

Doğum Yılı:

1872
Birey Sıra No:
1
Cinsiyeti:
Erkek


 


Bediüzzaman’ın 1906 yılında tescillenen nüfus kütüğü bilgileri




Bediüzzaman’ın beyanıyla ilk nüfus ve ikamet bilgilerini İstanbul’a gelişinde doldurduğunu nüfus tezkeresinden öğreniyoruz.Söz konusu tezkereyi aşağıya alıyoruz.



MALİYE NEZARETİ, EVRAK-I NAKDİ VE LEVAZIM MÜDÜRÜYETİ


ŞURA-YI DEVLETİN GAYR-I DEVAİRDEN MESALİH-İ ŞAHSİYEYE
DAİR VERİLEN MAZBATAYA MAHSUS VARAKADIR
Kıymeti Beş Kuruştur
DEVLET-İ ALİYE-İ OSMANİYE TEZKERESİDİR


İsim ve şöhreti:
Bediüzzaman Said Efendi.


Pederi ismiyle mahall-i ikameti:
Müteveffa Mirza Efendi.
Validesi ismi:
Müteveffiye Nuriye Hanım.
Tarih ve mahall-i veladeti:
1295(bin iki yüz doksan beş) ve 1293(bin iki yüz doksan üç). Hizan Kazası, Nurs Karyesi.
Milleti:
Müslim.
San’at ve sıfat ve intihab selahiyeti:
Darü’l-Hikmeti’l-İslamiye azasından.
Müteehhil ve zevcesi olup olmadığı:
Mücerred.
Derecat ve sınıf-ı asliyesi: -


EŞKALİ, SİCİL-İ NÜFUSA KAYID OLUNAN MAHALLLİ


Boy:
Orta. – Göz:
Ela. – Sima:
Buğday.
Alamet-i farika-i sabite:
Tam.


 


Bu nüfus teskeresinden de anlaşılıyor ki Bediüzzaman R.1293 ve H.1295 yılında doğmuştur.Bu tarihte M.1878 yılına denk geliyor.


 


Bediüzzaman ‘ın Cumhuriyet döneminde ikinci nüfus kaydı Kastamonu’da görülmektedir.1936 yılında mecburi ikamete tabi tutularak,aynı zamanda nüfus kaydı da Kastamonu ili Merkez ilçe Arız mahallesine nakledilmiştir.


 


T.C. Kimlik No Sorgulama Sonuçları:
T.C. Kimlik No:
38410707134
İl:
KASTAMONU
İlçe:
MERKEZ
Adı:
SAİT
Soyadı:
OKUR
Mahalle / Köy:
ARIZ
Baba Adı:
MİRZE
Cilt No:
6
Anne Adı:
NURİYE
Aile Sıra No:
43
Doğum Yılı:
1872
Birey Sıra No:
1
Cinsiyeti:
Erkek


 


Bediüzzaman’ın devlet nüfus kayıtlarında en son bilgilerine Afyonkarahisar ili Emirdağı ilçesi Çilli mahallesinde rastlıyoruz.” Ankara’daki CHP hükümeti Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’nin beraat kararına rağmen, Said Nursi’nin Afyon’un Emirdağ ilçesinde zorunlu iskana tabi tutulmasını emretti ve daha önce Kastamonu’ya aldığı nüfus kaydını bu defa Emirdağ’a nakletti“.


 


T.C. Kimlik No Sorgulama Sonuçları:
T.C. Kimlik No:
38410707134
İl:
AFYONKARAHİSAR
İlçe:
EMİRDAĞ
Adı:
SAİT
Soyadı:
OKUR
Mahalle / Köy:
ÇİLLİ MAH.
Baba Adı:
MİRZE
Cilt No:
2
Anne Adı:
NURİYE
Aile Sıra No:
107
Doğum Yılı:
1872
Birey Sıra No:
1
Cinsiyeti:
Erkek


 


    Afyon ve Kastamonu vilayetleri kayıtlarında Bediüzzaman’ın baba adı Mirze diye geçmektedir.Halbuki Bitlis kaydına bakıldığında “Mirza”diye yazıldığı görülecektir.


 


Netice itibariyle; devlet nüfus kayıtlarına bakarak yaptığımız bu ufak çaplı araştırmadan anlaşılıyor ki,Bediüzzaman’a hayatında rahat vermeyenler resmi kayıtlarında bile gerçekleri gizlemeye çalışmışlardır.Bunun açık örneğini isminde yaptıkları tahrifattan da anlıyoruz.Bediüzzaman’ın ismi SAİD iken nüfus kayıtlarına ısrarla Sait diye geçmiştir.Temennimizi, Devlet nüfus kayıtlarının gerçeklere uygun tanzim edilmesi yolunda gerekli girişimlerin yapılması konusunda dile getirelim


 



BEDİÜZZAMAN’IN RESMİ NÜFUS KAYITLARI

20 Haziran 2014 Cuma

İSTİKBALDE DİN-İ İSLAMIN HAKİMİYETİNE DAİR

 


Hem
de
itikadımdır ki: İstikbale hüküm sürecek ve her kıt’asında
hâkim-i mutlak

olacak
yalnız
hakikat-ı İslâmiyettir. Evet saadet-saray-ı istikbalde taht-nişin
hakaik ve maarif
yalnız İslâmiyet olacaktır. Onu fethedecek
yalnız odur; emareler görünüyorlar… Zira mazi kıt’asında, vahşetâbâd sahralarında hayme-nişin taassub ve taklid; veyahut cehlistan ülkesinde menzil-nişin müzahrefat ve istibdad olanlara, Şeriat-ı Garra’nın galebe-i mutlak ve istilâ-i

tammına sed ve mani olan sekiz emir, üç hakikat ile zîr ü zeber olmuşlardır ve oluyorlar. O maniler ise:
Ecnebilerde
taklid ve cehalet ve taassub ve kıssîslerin riyaseti.
Ve bizdeki mani ise; istibdad-ı mütenevvi ve ahlâksızlık ve müşevveşiyet-i ahval ve ataleti intac eden ye’stir
ki, şems-i İslâmiyetin küsufa yüz tutmasına
sebeb

olmuşlardır. (Muhakemat 9 p son)


    Acaba istikbale karşı
ehl-i iman ve İslâm için böyle maddî ve manevî terakkiyata vesile ve kuvvetli,sarsılmaz esbab varken ve demiryolu gibi
istikbal saadetine
yol açıldığı halde, nasıl me’yus olup ye’se düşüyorsunuz ve âlem-i İslâmın kuvve-i maneviyesini
kırıyorsunuz? Ve yeis ve ümidsizlikle
zannediyorsunuz ki,
dünya herkese ve ecnebîlere terakki dünyasıdır, fakat
yalnız bîçare ehl-i İslâm için tedenni dünyası oldu
diye pek yanlış bir hataya
düşüyorsunuz.


Madem meyl-ül istikmal
(tekâmül meyli) kâinatta
fıtrat-ı beşeriyede
fıtraten dercedilmiş. Elbette beşerin zulüm ve hatasıyla başına çabuk bir kıyamet kopmazsa;
istikbalde hak ve hakikat, âlem-i İslâm’da
nev’-i beşerin eski hatiatına keffaret olacak bir saadet-i dünyeviyeyi de gösterecek inşâALLAH…


Evet bakınız, zaman hatt-ı müstakim üzerine hareket etmiyor ki, mebde ve müntehası birbirinden uzaklaşsın. Belki küre-i arzın hareketi gibi
bir daire içinde dönüyor.
Bazan

terakki içinde yaz ve bahar mevsimi gösterir.
Bazan
tedenni içinde kış ve fırtına mevsimini gösterir.


Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olduğu gibi, nev-i beşerin dahi bir sabahı,bir baharı olacak. (Hutbe-i Şamiye36 p son)


    Bu hakikat için, elbette bu yarım bürhanımız netice veriyor ki,
âhirette Cennet ve Cehennem’in

zarurî vücudları gibi, hayır ve hak din
istikbalde
mutlak galebe edecektir. Tâ ki, nev’-i beşerde dahi sair neviler gibi
hayır ve fazilet
galib-i mutlak olacak.
beşer de sair kâinattaki kardeşlerine
müsavi olabilsin ve sırr-ı hikmet-i ezeliye nev’-i beşerde dahi
takarrur etti
denilebilsin.


    Elhasıl: Madem mezkûr kat’î hakikatlarla bu kâinatta en müntehab netice ve Hâlık’ın nazarında
en ehemmiyetli mahluk
beşerdir.
Elbette ve elbette ve hayat-ı bâkiyede Cennet ve Cehennem’i,
bilbedahe
beşerdeki
şimdiye kadar
zalimane vaziyetler
Cehennem’in vücudunu ve fıtratındaki küllî istidadat-ı kemaliyesi ve kâinatı alâkadar eden hakaik-i imaniyesi, Cennet’i bedahetle
istilzam ettiği gibi; her halde iki harb-i umumî ile ve kâinatı ağlattıran cinayetleri ve yuttuğu zakkum şerlerini hazmetmediği için kustuğu ve zeminin bütün yüzünü
pislendirdiği vaziyetiyle
,
beşeriyeti en berbad bir dereceye düşürüp
bin senelik terakkiyatını
zîr ü zeber etmek cinayetini beşer hazmetmeyecek.


    Her halde çabuk başında bir kıyamet kopmazsa, hakaik-i İslâmiye, beşeri esfel-i safilîn
derece-i sukutundan kurtarmaya ve rûy-i zemini temizlemeğe ve sulh-u umumîyi temin etmeğe
vesile olmasını
Rahman-ı Rahîm’in rahmetinden
niyaz ediyoruz ve ümid ediyoruz ve bekliyoruz.
(Hutbe-i Şamiye 42 p1)


 



    Ey Câmi-i Emevî’deki kardeşlerim ve yarım asır sonraki Âlem-i İslâm Câmiindeki ihvanlarım! Acaba
baştan buraya kadar olan mukaddemeler
netice vermiyor mu ki; istikbalin

kıt’alarında hakikî ve manevî hâkim olacak ve beşeri, dünyevî ve uhrevî saadete sevkedecek
yalnız İslâmiyettir ve İslâmiyete inkılab etmiş
ve hurafattan ve tahrifattan
sıyrılacak İsevîlerin
hakikî dinidir ki Kur’an’a tâbi olur, ittifak eder.
(Hutbe-i Şamiye 32 p3)


    Onun için tenbellikle günahınız büyüktür.Ve iyiliğiniz ve haseneniz de gayet büyük ve ulvîdir.
Hususan
kırk-elli sene sonra (1) Arab taifeleri, Cemahir-i Müttefika-i Amerika gibi en ulvî bir vaziyete girmeğe, esarette kalan hâkimiyet-i İslâmiyeyi
eski zaman gibi
küre-i arzın nısfında,
belki ekserisinde
tesisine muvaffak olmanızı
rahmet-i İlahiyeden kuvvetle bekliyoruz. Bir kıyamet çabuk kopmazsa,
inşâALLAH nesl-i âti görecek.
(Hutbe-i Şamiye 57 p1)


    Hem de tarih bize bildiriyor ki: Ehl-i İslâm’ın temeddünü, hakikat-ı İslâmiyete
ittiba’ları

nisbetindedir.
Başkaların temeddünü ise, dinleriyle makûsen mütenasibdir. Hem de hakikat bize bildiriyor ki: Mütenebbih olan beşer, dinsiz olamaz.
Lasiyyema uyanmış, insaniyeti tanımış, müstakbele ve ebede namzed olmuş adam
dinsiz yaşayamaz. Zira uyanmış bir beşer, kâinatın tehacümüne karşı
istinad edecek ve gayr-ı mahdud âmâline
neşv ü nema verecek ve istimdadgâhı olacak noktayı -yani din-i hak olan dane-i hakikatı-
elde etmezse
yaşamaz. Bu sırdandır ki; herkeste din-i hakkı bulmak için
bir meyl-i taharri uyanmıştır. Demek istikbalde nev’-i

beşerin din-i fıtrîsi İslâmiyet olacağına
beraat-ül istihlal vardır.
(Münazarat 46 p1)


 


 



İSTİKBALDE DİN-İ İSLAMIN HAKİMİYETİNE DAİR

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNDEN MÜJDE:

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNDEN MÜJDE:


CEMAAT VE KOMİTELERİN İSTİBDADI SON BULACAK


 


Deccallerin istinad noktaları olan gizli masonluk ve dinsizlik komiteleri, hakim oldukları devletlerde çok büyük bir güç gibi görüntü ve halka dehşet verirler.


…Evet, öyle acib bir istibdad ki; – kanunlar perdesinde – herkesin vicdanına ve mukaddesatına, hattâ elbisesine müdahale ederler…Şualar 594 p3



Geçmişte alışılan şahıs istibdadının son bulması, arkasından gelen CEMAAT ve KOMİTE istibdadının da son bulacağına dikkat çeken Bediüzzaman Hazretleri şu müjdeyi nazara veriyor:

Bizdeki 
istibdad ve şeriatın muhalefetinden gelen sû’-i ahlâkımız mümanaat ediyordular. Bir şahıstaki münferid istibdad kuvveti şimdi zeval bulması, cemaat ve komitenin dehşetli istibdadlarının otuz-kırk sene sonra zeval bulmasına işaret etmekleve hamiyet-i İslâmiyenin şiddetli feveranı ile ve sû’-i ahlâkın çirkin neticeleri görülmesiyle bu iki mani de zeval buluyor ve bulmağa başlamış. İnşâallah tam zeval bulacak. Hutbe-i Şamiye 28 p3


Çeşitli gizli komitelerin varlığından bahsedip zararlarından korunabilmek için ikaz eden Bediüzzaman Hazretleri der ki:




…Her iki Deccal, Yahudinin İslâm ve Hristiyan aleyhinde şiddetli bir intikam besleyen gizli komitesinin muavenetini ve kadın hürriyetlerinin perdesi altındaki dehşetli bir diğer komitenin yardımını, hattâ İslâm Deccalı masonların komitelerini aldatıp müzaheretlerini kazandıklarından dehşetli bir iktidar zannedilir. Şualar 594 p son


 


19 Haziran 2014 Perşembe

Lahikaların Ehemmiyyeti

    Üstad Hazretleri ,Nur talebeleri genişliğinde yapılan mektuplaşmaların toplandığı Yirmiyedinci muktubu,
bir müzakere salonuna benzetip der ki:


Şu risale (*), bir meclis-i nuranîdir ki, Kur’an’ın şu münevver, mübarek şakirdleri, içinde birbiriyle manen müzakere ve müdavele-i efkâr ediyorlar. Ve yüksek bir medrese salonudur ki, Kur’an’ın şakirdleri onda her biri aldığı dersi arkadaşlarına söylüyor. Ve Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın hazine-i kudsiyesinin sandukçaları olan risalelerin satıcı ve dellâllarına muhteşem ve müzeyyen bir dükkân ve bir menzildir. Her biri aldığı kıymetdar mücevheratı birbirine ve müşterilerine orada gösteriyor. Bârekâllah, sen de o menzili çok güzel süslendirmişsin.


(*): Yani Yirmiyedinci Mektub’un umumu. Said Nursî” (Barla Lahikası 65 p son)


 


Yirmiyedinci Mektub’a ilhak edilecek, kardeşlerimizin bazı yeni fıkralarını size gönderdim. Hakikaten bu fıkralar ve umum Yirmiyedinci Mektub’un fıkraları çok faydalıdırlar.
Ehemmiyetli, tatlı, hoş, güzel manalar, dersler; teşvik, teşci’ eder hisler vardır
. Ben kendim onlardan tatlı istifade ediyorum, tenbel olduğum zaman bana ehemmiyetli bir teşvik kamçısı oluyor… Barla L 289 p1


 


Kardeşlerim! Siz, küçük mektublar risalesinde medar-ı teselli ve sabır ve tahammül için yazılan parçaları
dikkatle ve tekrarla okuyunuz Şualar 321p3


 


Bunun gibi teselliye dair evvelce yazılan küçük mektublar arasıra okunsa ve Meyve’nin hususan âhirleri beraber mütalaa edilse ve hatıra gelen Risale-i Nur’un mes’eleleri müzakere olsa, inşâallah talebe-i ulûmun şerefini kazandırır. İmam-ı Şafiî (K.S.) gibi büyük zâtlar, “Talebe-i ulûmun hattâ uykusu dahi ibadet sayılır” diye ziyade ehemmiyet vermişler…Şualar 314 p2


 


Risale-i Nur Şâkirdleri, sevgili Üstadlarının hal ve istirahatiyle çok alâkadardırlar. Müşfik Üstadlarından ve Nurcu kardeşlerinin Risale-i Nur hizmetlerinden sık sık haber almayı arzu ederler.


 


    Bediüzzaman Said Nursî, yirmi yedi sene zarfında, Nur Talebelerine hitaben ilmî, îmanî, İslâmî mevzularda ve hizmet-i îmaniyeye dâir bazı mektuplar yazmıştır. Nur Talebeleri de, çok müştak oldukları bu mektubları el yazılariyle çoğaltarak neşretmişlerdir. Din düşmanlarının, postahanelerden Nur Risalelerini ve mektuplarını göndermeyi yasak edecek dereceye varan şiddetli tazyikatları zamanında bu mektupları ve Nur risalelerini, Nur Talebeleri köyden köye, kasabadan kasabaya, vilâyetten vilâyete götürmüşlerdir. Hatta kendi aralarında “Nur Postacıları” meydana getirmişlerdir. Bütün ruh u canlariyle gönüllü olan bu Nur Postacıları, bu hizmetin en kudsî bir vazife olduğuna inanmışlardır. Gayet ehemmiyetli ve hakikatlı olduğu kadar gayet güzel olan ve Risale-i Nurun “Lâhika Mektupları” ismini alan bu mektuplar, Nur Talebelerinin ruhî bir çok ihtiyaçlarını tatmin etmiştir. Hem Risale-i Nur Talebelerine Kur’an ve îman hizmetinde birer rehber hükmüne geçmiş; hem İslâmiyet düşmanlarının bütün bütün yalan ve uydurma propagandalarına aldanmamak ve intibah vermek hususunda uyandırıcı bir tesir husule getirmiştir. Ve bu suretle de, dinsizliğin o muvakkat şa’şaalı saltanatı devrinde -çok kimselerin ümidsizliğe ve atalete düşürüldüğü o karanlık günlerde- kalblere inşirah ve sürur vermiş
ve iman hizmeti için faaliyet aşkını yerleştirmiştir. Ve böylece müminleri yeisden kurtarıp, İslâmiyetin, Risale-i Nurla istikbaldeki parlak zaferlerine işaretler edip müjdeler vermiştir.




Evet, o nûranî Lâhika Mektupları ki; ruhları, kalbleri cezb ve fetheden, akılları teshir eden hakikatlarla doludur… Tarihçe-i Hayat 282 p3


 


Barla Lâhikasının takdim yazısında da deniliyor ki:


Bu lâhika mektupları –ki “Yirmiyedinci Mektub’dur- Risale-i Nur’un ilk te’lifi ile başlayıp devam edegelmiştir. Risaleler Barla’da te’lif edilmeye başlanıp Isparta ve civarındaki kıymetdar talebeleri bu risaleleri okumak ve yazmak suretiyle istifade ve istifaza ettiklerinde hissiyatlarını, iştiyak ve ihtiramlarını bir şükran borcu olarak muhterem müellifi Hazret-i Üstad’a mektublarla takdim etmişler. Bazı müşkilâtlarının ve suallerinin halledilmesini rica etmişler; böylece hem Hazret-i Üstad’ın, hem talebelerin mektubları ile Barla“, “Kastamonu” ve Emirdağlâhika mektubları vücuda gelmiştir. Barla Lahikası 5 p1


“Risale-i Nur’un te’lifi ve neşriyle beraber bu lâhika mektublarının zuhuru, devamı ve neşri, bizzât muhterem müellifi tarafından yapılması ve tensib edilmesi ve müteaddid mektublarda da bu lâhikaların kıymetini ifade buyurmaları ve nazara vermeleri, herhalde bu lâhikaların ehemmiyetini tebarüze kâfidir.


Evet Risale-i Nur’un te’lifi, zuhuru ve neşri ile beraber hizmet-i Nuriyenin ve ders-i Kur’aniyenin taliminde ve îfasında ve meslek-i Nuriyenin taallümünde ve uzun bir zamandaki hizmetin devamında vaki’ olacak binler ahval ve hücuma maruz talebelerin cereyanlar karşısında sebat, metanet ve ihlasla hareketlerinde onlara yol gösterecek, hizmet-i Kur’aniyenin inkişafında sühulete medar olacak ikaz ve ihtarlara elbette ihtiyaç zarurîdir, kat’îdir, bedihîdir.
(Barla Lahikası 6 p3)


…Hem bu lâhikaların bir kısmı, ihtiyaca binaen yazılmış ve yazdırılmış ihtarlar olması ve aynı ihtiyacın her zaman tekerrürü melhuz bulunduğundan, daima müracaat olunacak hikmetleri ve düsturları muhtevidir. Nitekim yüzer vakıalar, hâdiseler ve mes’elelerde bu ihtiyaç, kendini göstermiştir. (Barla Lahikası 7 p1)


Bu lâhikalarda görüleceği gibi, Nur Müellifi Aziz Üstadımız Risale-i Nur’un neşri, okunup yazılması gibi bizzât Nurlarla iştigale ehemmiyet vermekte, talebelerini daima teşvik etmektedir
(Barla Lahikası 7 p3)


…Üstad Bediüzzamanın azami ihlas, azami sadakat ve azami fedakarlık manasını ihtiva eden, gösteren ve işaret eden mesleğini nazara vermek lazım gelmektedir. Te ki, hizmet-i Nuriyede bulunacak Kur’an şakirdleri kıyamete kadar bu düstular muvacahesinde hareket etsinler. Muvaffakıyetin ve rıza-yı ilahiye nailiyetin, ancak bu suretle mümkün olacağına kat’i kanaat getirsinler. (Hizmet Rehberi 6 p1)


Risale-i nur hizmetinde tecelli eden rıza-yı ilahi ve tevfik nurlarının tevali ve devam etmesi için her halde Hazret-i Üstad Bediüzzaman’ın tâkib ettiği meslek ve meşrebi, yarım asra yaklaşan uzun bir hizmet devresinde muhtelif hâdiseler, şiddetli tazyikat ve hücumlar karşısında maddî ve mânevî engeller içerisinde takındığı tavır, niyaz ve yaşadığı hâlet-i ruhiye ve gösterdiği azim ve sadakat gibi ahvali olan Sıddîkıyyet mesleğidir” ki: Nur Talebeleri için ehemmiyetle bilinmek, anlaşılmak ve yaşanmak icâb eder. (Hizmet Rehberi 7 p1)


Evet bu zamanda, bu dehşetli ve ciahansümûl hadiseler hengamında Kur’an şakirtleri cüz’î ve küllî, ferdî ve içtimaî bütün ders ve îkazlarını Risale-i Nur^la tahsil edeceklerdir… (Hizmet Rehberi 8 p1)


Merhum Zübeyr Gündüzalp ; nur talebelerinin devamlı vazifeleri içinde şu hakikatı ders vermişlerdir.


Bu dört esas da hulâsaten şudur:


Risale-i Nur’un neşri ve muhtaçlara tebliği.


Dershaneler açılıp Risale-i Nur eserleriyle dersler yapılması.


Dershanelerde hizmette bulunacak hâlis, sâdık, fedakâr hizmet ehlinin yetişmesi.


Zamanla ortaya çıkan bazı hadiseler karşısında istikametli hareketi tayin ve tebliğ etmek; Risale-i Nur ve hizmet düsturların ehemmiyetini beyan ve teşvik etmek; muarızların aleyhteki plân ve propagandalarına karşı ikaz etmek; Nur Talebelerinin manevî istinad noktasını göstermek gibi hikmetler için
Risale-i Nur külliyatından alınan parçalarla hazırlanan lahika mektuplarının haslar dairesinden neşredilmesidir.


Bu tarz ihtiyaçlar devam ettiği cihetiyle lâhikaların da neşir ve derslerin devamı gereklidir.







Lahikaların Ehemmiyyeti

Yemek Duası


YEMEK DUASI


yemek_duasi


Bilgisayarınıza İndirmek İçin Sağ Tıklayıp Farklı Kaydet Yapınız.




Yemek Duası

DERSHANE HİZMETLERİ ESASI

DERSHANE HİZMETLERİ ESASI


Üstadımız on sene evvel işaret ve büyük menfaatini beyan ettiği
Nur medreselerinin
şimdi bu zamanda açılma işi, tam tahakkuk safhasına girmiş bulunuyor…


Üstadımız, Barla’daki dokuz senelik ikametgâhı olan ve Risale-i Nur’un birinci dershanesi, hem altı vilâyet genişliğindeki Medresetü’z-Zehranın çekirdeği bulunan hanesini medrese-i Nuriye olarak Risale-i Nur’a vakfetmişti. Şimdi onu müteakip hem Isparta ve civarı
kazaları ve bazı köylerinde, hem Diyarbakır ve Şarkta
Nur dershaneleri açılmaktadır.
Bu suretle o dershanelerde Nurların okunması ve Nurlarla meşguliyete devam edenlere ve ders alanlara
talebe-i ulûm şerefini kazandırmaktadır.
Talebe-i ulûmun ise, âdi harekâtı, hattâ uykusu dahi ibadet hükmüne geçtiğini bazı büyük müçtehidler beyan etmişler. Emirdağ Lâhikası II 231 p3


“Risale-i Nur bu zamanda kâfidir.
On sene medresede okuyanlar, Risale-i Nur’la bir senede aynı istifadeyi ettiklerine şahit, binler ehl-i ilim var. Madem Hacı Kılıç Ali bir buçuk sene bütün Risale-i Nur eczalarına sahip çıkmış, kısmen okumuş nazarımızda yirmi senelik bir Nur talebesidir. Ben her sabah haslar içinde onun ismiyle bütün mânevî kazançlarıma, defter-i a’mâline geçmek için hissedar ediyorum. Öyleyse o da bütün hayatını Risale-i Nur’a vermeye mükelleftir.


Demek şimdiye kadar Câmiü’l-Ezher’e gitmeye muvaffak olmaması ehemmiyetli bir hikmet içindir ki, Nurlar ona kâfi imiş. Şimdi Şam’a, Halep’e yakın olan Urfa’da bir Medrese-i Nuriye ileride teşekkül etmesini
kuvvetli ümit ediyoruz.
Emirdağ Lâhikası II 26 p2


Aziz, sıddık kardeşim Osman Nuri


Madem Cenab-ı Hak, senin kudsî niyet ve ihlâsınla Ankara’da en mühim genç Said’leri senin etrafına toplatmış. Madem Ankara’da benim bulunmamı lüzumlu görüyorsunuz. Ben de şimdi nafakamla tedarik ettiğim nüshalarımı o küçük medrese-i Nuriyeme benim bedelime gönderiyorum.
Onların adedince Said’ler, seninle komşu olurlar.


Hem fedakâr evlâdın çok fevkinde sadakatle şimdiye kadar hizmetleriyle herbiri birer genç Said olarak beş-on Abdurrahmanlarım hükmünde Sungur, Ceylân, Salih, Abdullah, Ahmed, Ziya gibi genç ve çalışkan Saidleri senin yanına hem benim vekilim, hem senin talebelerin olarak benim bedelime o küçücük medrese-i Nuriyeye
nezaret ve bir nevi dershane olarak reyinize bırakıyorum
. Emirdağ Lâhikası II 44 p1


Hadsiz şükrolsun ki, şimdi Ankara içinde küçük bir medrese-i Nuriye mânâsında, küçük Said’ler ve Nurun fedakârları her gece birisi bir mecmuayı okur,
ötekiler ders alır gibi dinliyorlar.
Bazı vakit konferans zamanında bazı mühim adamlar da iştirak ediyorlar. Emirdağ Lâhikası II 60 p2


Urfa ve Diyarbakır’daki faal Nur talebeleri birer medrese-i Nuriye kurdular. Risale-i Nur’u her sınıf halktan, bilhassa talebelerden, gençlerden gelen cemaate okumak suretiyle ilmî derslere başladılar. Bu zamanda pek ehemmiyetli olan talebei ulûmun şerefini ihya ettiler. Şark havalisinde büyük hizmet-i imaniye ifa olundu. Tarihçe-i Hayat 673 p3


Barla sıddıkları Nurların yazmasına tam çalışmaları, herkesten evvel onların vazifeleridir. Çünkü Barla, birinci medrese-i Nuriye şerefini kazanmasından, o mübarek medreseyi
talebesiz bırakmak câiz değil
. Emirdağ Lâhikası I 152 p3


İnşaallah tam Risale-i Nur intişara başlasa, o sermaye şimdiki fedakâr, kendini Risale-i Nur’a vakfeden şakirdlerden çok ziyade fedakâr talebelere kâfi gelecek ve mânevî Medresetü’z-Zehra ve medrese-i Nuriye
çok yerlerde açılacak
, benim bedelime bu hakikate, bu hale mânevî evlatlarım ve has ve fedakâr hizmetkârlarım ve Nura kendini vakfeden kahraman ve herkesçe malûm kardeşlerim bu vasiyetin tatbikine yardımlarını rica ediyorum. Emirdağ Lâhikası II 234 p2


…Elbette bizlere lâzım ve millete elzem, şimdi resmen izin verilen din tedrisatı için hususî dershaneler açılmasına ve izin verilmesine binaen, Nur şakirdleri, mümkün olduğu kadar her yerde küçücük bir dershane-i Nuriye açmak lâzımdır. Gerçi herkes kendi kendine bir derece istifade eder, fakat herkes herbir meselesini tam anlamaz. Hem iman hakikatlerinin izahı olduğu için, hem ilim, hem mârifet, hem ibadettir.
Eski medreselerde beş on seneye mukabil, inşaallah Nur medreseleri, beş on haftada aynı neticeyi temin edecek ve yirmi senedir ediyor. Emirdağ Lâhikası I 249 p1


 


 





DERSHANE HİZMETLERİ ESASI

18 Haziran 2014 Çarşamba

Kısm-ı Sani Tabiri ile Ne Kasdediliyor

Muhterem kardaşımız; Kur’an Zariyat suresi 49. Ayet-i kerimede “Hem her şeyden iki çift yarattık ki düşünesiniz diye bildirildiği üzere Cenab-ı Mevla mahlukatı birbirlerini tamamlayacak çift cinsten yaratmıştır. Hem Bakara suresi 187 ayet-i kerimede ise “…onlar sizin için bir libas siz de onlar için bir libas mesabesindesiniz…” Buyurularak kadın ve erkeğin birbirlerini tamamlayacak şekilde halk edildiğini öğrenmekteyiz.Mevla-yı Kerim gerek biyolojik gerekse hissi ve duygusal boyutta kadın erkeği yekdiğerini tamamlar vaziyette yaratmıştır.Mezkür paragrafta Hz Üstad daha ziyade bu hissi yani duygusal ihtiyacı karşılayacak mükabil bir kalbe ihtiyaç olduğunu ifade eder.İlk yaratılan insanın erkek olması Hz.Havva annemizin ,Hz Adem AS ‘ın kaburga kemiğinden yaratıldığı düşünülecek olursa erkek kalbine göre onu tamamlayacak olan kadın kalbinin sonradan yaratılması kısm-ı sani tabiri ile ifade edilmiş oluyor.Vallahualem…


 


 





Kısm-ı Sani Tabiri ile Ne Kasdediliyor

17 Haziran 2014 Salı

İNSANİYETİN HAYVANİYETE İNKILABI

 


İşte o zaman müşahede ettim ki; ehl-i medeniyetin terakki diye zu’mettikleri şey, ancak bir sukuttur.. Ve iktidar diye zannettikleri iş,
ancak bir ibtizaldir, bayağılıktır.. Ve intibah diye dem vurdukları emir, ancak nevm-i gaflette bir batmaktır.. Ve nezaket dedikleri mes’ele, nifakî bir
riyadır
.. Ve zekâvet diye gururlandıkları keyfiyet, ancak şeytanî desiselerdir.. Ve insaniyet diye tahmin ettikleri şey, ancak insaniyetin hayvaniyete bir inkılabıdır.
Ancak ne varki, bu âsi şahs-ı sâkıtın nuranî latifeleri, zulmanî olan nefsiyle bulaştığı için, onun nefsi ona dünyevî letafet ve cazibedar levhaları irae ederek aldatır.(Bms:210)


 


 



İNSANİYETİN HAYVANİYETE İNKILABI

AYASOFYANIN İBADETE AÇILMASI

AYASOFYANIN İBADETE AÇILMASI


Bediüzzaman Hazretlerinin 1950-1960 yıllarının başbakanı olan merhum Adnan Menderese yazdığı mektubundaki isteklerinden Ezanı Muhammedi isteği tam manasıyla gerçekleşmiştir. Risale-i Nurun neşri ise kısmen gerçekleşmiş olup şimdilerde hükümetin bir dairesi olan Diyanet İşleri tarafından resmen basılmasına başlanılması ile mühim bir mesafe katedilmiş olundu. Üstadımızın diğer ehemmiyetli bir isteği olan, Ayasofya’nın ibadete açılması ise maalesef tahakkuk etmemiştir. 1980 yılında kısmen bir teşebbüs olmuşsa da daha sonra ihtilaller ve başka sebeblerden gündeme gelmemiştir.


Halbuki bu şerefe nail olacak bir hükümet ebediyen Müslümanların gönlünde taht kuracak ve güçlerine güç katmış olacaklardır.


İşte Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri; Kur’an ve İslam namına bu ehemmiyetli isteğini şöyle ifade etmektedir;


بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ


Ankara’ya bu defa geldiğimin mühim bir sebebi, İslâmiyet’e ciddî tarafdar Dâhiliye Vekili Namık Gedik’i görmek ve İslâmiyet’in kahramanı olan Adnan Bey’e ve Tevfik İleri gibi mühim zâtlara bir hakikatı söylemektir ki:


Hem Demokrat’a ezan-ı Muhammedî gibi çok kuvvet vermek ve


Risale-i Nur’un neşrine müsaadesi gibi çok tarafdar olmak ve âlem-i İslâm’ı, hattâ bir kısım Hristiyan Devletlerini de memnun etmek için,


Ayasofya’yı müzahrefattan temizleyip ibadet mahalli yapmaktır.


Bu ise; bu mes’ele için otuz sene siyaseti terkettiğim halde, bu nokta hatırı için Namık Gedik’i görmek istedim ve geldim. Adnan Bey, Namık Gedik ve Tevfik İleri gibi zâtların hatırı için başka yere gitmedim.


Emirdağ Lahikası-2 ( 236 )


…Eskilerin lüzumsuz keyfî kanunları ve sû’-i istimalleri neticesiyle, belki de tahrikleriyle zuhur eden Ticanî mes’elesini ve ağır cezalarını dindar Demokratlara yüklememek ve âlem-i İslâm nazarında Demokratları düşürmemenin çare-i yegânesi kendimce böyle düşünüyorum:


    Nasıl Ezan-ı Muhammediye’nin (A.S.M.) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi, öyle de Ayasofya’yı da beşyüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmektir. Ve âlem-i İslâmda çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâmın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, bu yirmi sene mahkemeler bir muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraetine karar verdikleri Risale-i Nur’un resmen serbestiyetini dindar Demokratlar ilân etmelidirler. Tâ, bu yaraya bir merhem vurmalı. O vakit âlem-i İslâmın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zalimane kabahatı da onlara yüklenmez fikrindeyim.


    Dindar Demokratlar, hususan Adnan Menderes gibi zâtların hatırları için, otuzbeş seneden beri terkettiğim siyasete bir-iki gün baktım ve bunu yazdım.


Said Nursî


Emirdağ Lahikası-2 ( 164 )



AYASOFYANIN İBADETE AÇILMASI

AYASOFYANIN İBADETE AÇILMASI

AYASOFYANIN İBADETE AÇILMASI


Bediüzzaman Hazretlerinin 1950-1960 yıllarının başbakanı olan merhum Adnan Menderese yazdığı mektubundaki isteklerinden Ezanı Muhammedi isteği tam manasıyla gerçekleşmiştir. Risale-i Nurun neşri ise kısmen gerçekleşmiş olup şimdilerde hükümetin bir dairesi olan Diyanet İşleri tarafından resmen basılmasına başlanılması ile mühim bir mesafe katedilmiş olundu. Üstadımızın diğer ehemmiyetli bir isteği olan, Ayasofya’nın ibadete açılması ise maalesef tahakkuk etmemiştir. 1980 yılında kısmen bir teşebbüs olmuşsa da daha sonra ihtilaller ve başka sebeblerden gündeme gelmemiştir.


Halbuki bu şerefe nail olacak bir hükümet ebediyen Müslümanların gönlünde taht kuracak ve güçlerine güç katmış olacaklardır.


İşte Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri; Kur’an ve İslam namına bu ehemmiyetli isteğini şöyle ifade etmektedir;


بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ


Ankara’ya bu defa geldiğimin mühim bir sebebi, İslâmiyet’e ciddî tarafdar Dâhiliye Vekili Namık Gedik’i görmek ve İslâmiyet’in kahramanı olan Adnan Bey’e ve Tevfik İleri gibi mühim zâtlara bir hakikatı söylemektir ki:


Hem Demokrat’a ezan-ı Muhammedî gibi çok kuvvet vermek ve


Risale-i Nur’un neşrine müsaadesi gibi çok tarafdar olmak ve âlem-i İslâm’ı, hattâ bir kısım Hristiyan Devletlerini de memnun etmek için,


Ayasofya’yı müzahrefattan temizleyip ibadet mahalli yapmaktır.


Bu ise; bu mes’ele için otuz sene siyaseti terkettiğim halde, bu nokta hatırı için Namık Gedik’i görmek istedim ve geldim. Adnan Bey, Namık Gedik ve Tevfik İleri gibi zâtların hatırı için başka yere gitmedim.


Emirdağ Lahikası-2 ( 236 )


…Eskilerin lüzumsuz keyfî kanunları ve sû’-i istimalleri neticesiyle, belki de tahrikleriyle zuhur eden Ticanî mes’elesini ve ağır cezalarını dindar Demokratlara yüklememek ve âlem-i İslâm nazarında Demokratları düşürmemenin çare-i yegânesi kendimce böyle düşünüyorum:


    Nasıl Ezan-ı Muhammediye’nin (A.S.M.) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi, öyle de Ayasofya’yı da beşyüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmektir. Ve âlem-i İslâmda çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâmın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, bu yirmi sene mahkemeler bir muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraetine karar verdikleri Risale-i Nur’un resmen serbestiyetini dindar Demokratlar ilân etmelidirler. Tâ, bu yaraya bir merhem vurmalı. O vakit âlem-i İslâmın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zalimane kabahatı da onlara yüklenmez fikrindeyim.


    Dindar Demokratlar, hususan Adnan Menderes gibi zâtların hatırları için, otuzbeş seneden beri terkettiğim siyasete bir-iki gün baktım ve bunu yazdım.


Said Nursî


Emirdağ Lahikası-2 ( 164 )



AYASOFYANIN İBADETE AÇILMASI

15 Haziran 2014 Pazar

Risale-i Nur'da Adı Geçen İhtiyar Hoca Kim ?

Hem Denizli hapsi musibetinden evvel Üstadımız buyururlardı ki: “Kardeşlerim, Risale-i Nur’a birkaç cihette hücum hissediyorum, ziyade ihtiyat ediniz.” Hakikaten çok geçmedi, İstanbul’da bir ihtiyar hoca, bilmeyerek, bir risalenin bir mes’elesine itiraz ediyor. Sonra eski fetva emini merhum Ali Rıza Efendi Hazretleri, o hocanın itirazını red ve Risale-i Nur’un hakkaniyetini tam tasdik ediyor.


Tarihçe-i Hayat 329Pp son


İstanbul ülemasının en büyüğü ve en müdakkiki ve çok zaman Müfti-yül Enam olan eski fetva emini, meşhur Ali Rıza Efendi; Birinci Şuadaki İşarat-ı Kur’aniyeyi ve Âyet-ül Kübra gibi risaleleri gördükten sonra, Risale-i Nur’un mühim bir talebesi olan Hâfız Emin’e demiş ki:


    “Bedîüzzaman, şu zamanda din-i İslâma en büyük bir hizmet eylediğini ve eserlerinin tam doğru olduğunu; ve böyle bir zamanda ve mahrumiyet içinde tam bir feragat-ı nefs ettiğini ve onun Risale-i Nur’u müceddid-i din olduğunu kat’iyyen tasdik ederim. Cenab-ı Hak onu muvaffak eylesin, âmîn!” demiş. Hem; bazıların sakal bırakmamaklığına itirazları münasebetiyle; Mevlâna Celaleddin-i Rumî’nin pederleri olan Sultan-ül Ülema’nın bir kıssası ile onu müdafaa edip:


    “Bedîüzzaman’ın elbette bir içtihadı vardır. İtiraz edenler haksızdır.” demiş ve Hoca Mustafa’ya (merhum) emretmiş: “Söylediğimi yaz!”


    Bedîüzzaman’a kemal-i hürmetle selâm ederim. Te’lifatınızın ikmaline hırz-ı can ile dua etmekteyim. Bazı
ülema-yı sû’un tenkidine uğradığına müteessir olma. Zira yemişli ağaç taşlanır, kaziyesi meşhurdur. Mücahedatınıza devam buyurun. Cenab-ı Hak ve Feyyaz-ı Mutlak âcilen murad ve matlubunuza muvaffak-ı bilhayr eylesin! Âmîn. Bâki Hakk’ın birliğine emanet olunuz.


Eski Fetva Emini Ali Rıza


Tarihçe-i Hayat 307 p son


    Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin İhtiyar Hocaolarak bahsettiği zat, İstanbul’a Risale-i Nur hizmetini 20 sene sokmayan ve aleyhinde konuşmaları ile hizmetine engel olmaya
çalışan Abdulhakim Arvasi’ dir.



Risale-i Nur'da Adı Geçen İhtiyar Hoca Kim ?

Risale-i Nur Okuma 4

risale-oku


Risale-i Nur Okuma 4 Bilgisayarınıza İndirmek İçin Tıklayın



Risale-i Nur Okuma 4